Tehlikeli Kelimelerle Yapılan Bir Kazı
Posted: 29 Kasım 2012 Perşembe by bülent usta in
0
Yazarı: Hüseyin Kıran
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Basım Tarihi: 2011
Sayfa Sayısı: 104
İnsanın karanlık yönü, edebiyatın mahrem olana, saklı ve gizemli olana duyduğu
ilgi yüzünden çeşitli eserlere konu oldu hep bugüne kadar. Edebiyat, başkalarının
zihninde kelimeler aracılığıyla oluşmuş bir dünyaya bakarak kendimizi ve hayatı
tanıma ihtiyacımızı giderirken, kendimizden bile gizlemek istediğimiz gerçeklerle
yüzleşmemizi sağlayarak, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ya da en azından
olmayabileceğini göstermek ister. Özellikle bazı yazarlar, insanın karanlık yönüyle
uğraşmaktan kendilerini bir türlü alamazlar. Onlar için edebiyat, adeta insan ruhunda
yapılan arkeolojik bir kazı faaliyetine dönüşür. O arkeolojik kazıda bulunan nesneleri
tarif ederek eserlerini üretirler adeta.
Hüseyin Kıran, ikinci romanı “Gecedegiden”de, tam anlamıyla bu tür bir
kazı çalışması yapmış. Daha doğrusu, ilk romanı “Resul”le başladığı kazı
faaliyetine, “Gecedegiden”le devam etmiş ve ortaya hem dili, hem kurgusu, hem de
kahramanlarıyla tamamen kendine özgü, sıradışı, içine yüksek dozda “kara madde”
enjekte edildiği için kara değil, kapkara bir roman ortaya çıkarmış yazar. Hüseyin
Kıran’ın ilk kitabı bir şiir kitabıydı ve adı da “Madde Kara”ydı…
“Gecedegiden”, bir “kara roman” olmanın tüm özelliklerini taşıyor. Gotik edebiyata
özgü fantastik ögelerden de faydalanarak, gizemli, ürkünç, gerilimli bir atmosfer
içinde, çöplükte yaşayan kahramanımız Gecedegiden’in tutkulu ve dehşete dönüşen
aşkını, insanlarla, hayvanlarla, kelimelerle, yaşam ve ölümle ilişkisini anlatıyor.
Bunu yaparken de modern edebiyatın ve dilin sınırlarını zorlayarak yarattığı o
kendine özgü tekinsiz dünyanın içine hapsediyor okuru. Romanın başında yazılanları,
romanı sonuna kadar okumadan anlayamasanız da, yazarın sürükleyici dili ve
yarattığı gerilim, okuduğunuz her satıra farklı anlamlar ve hikâyeler yüklemenizi, bir
süreliğine bir anti-kahraman olan Gecedegiden’le yer değiştirip, kendi karanlığınız
içinde kaybolmanızı mümkün hale getiriyor. Çünkü yazarın yarattığı bu tekinsiz
dünyada tecavüzün, işkencenin, cinayetin tüm dehşetine rağmen rutin bir biçimde
yaşanması ve soğukkanlı bir biçimde dile getirilmesi, Gecedegiden’i hüzünlü ve
hassas bir karakter olarak tanımamızı ve hissetmemizi engellemiyor. Bu anlamda
gerçek bir anti-kahraman Gecedegiden. Ondan nefret edip tiksinebildiğiniz gibi,
onunla empati kurup endişelenebiliyorsunuz da…
“Gecedegiden”, ünlü seri katil Karındeşen Jack’i anımsatan öldürme sahneleriyle
gazetelerin üçüncü sayfalarında artık görmeye alıştığımız cinnet manzaralarını
psikolojik bir derinlik içerisinde buluştururken, Türkiye’nin sosyo-politik gerçekliği
ve siyasi travmalarına yer vermeyi ihmal etmiyor yazar. Insanın karanlık yönünü,
sistemin karanlık yönüyle birlikte ele aldığı için, bu “kara roman”ı, siyasi roman
kategorisi içine sokmak da mümkün. Gecedegiden, içinde bulunduğumuz toplumsal
koşulların ürettiği şiddetten, cinsellikten, yanlızlıktan, korkulardan ve travmalardan
yaratılmış gerçekçi bir karaktere dönüşüyor romanda, hayal ürünü olmasına rağmen.
Mesela romanın tek kadın karakterinin bir adının olmaması ve gördüğü şiddetin
tarifsizliği ve sınırsızlığı, hiç de yabancı gelmiyor insana. Gecedegiden ona “Mahluk”
diye sesleniyor. Onu ağzı olmayan bir canlı olarak görüyor kendi dünyasında.
Ağzı olursa yemek yiyeceğinden, konuşacağından korkuyor. Onu sadece kadınlık
organı olan bir canlı olarak konumlandırmak istiyor hayatında. Ama onu, seviyor
da… Gecedegiden’i terörist zannederek çöplükte yakalayan bir linç çetesine, onun
bulunduğu yeri söylememek için türlü işkencelere dayanabiliyor.
Romanın şaşırtıcı olan bir başka özelliği de, yazarın romanın içinde yazma ediminin
kendisini, hatta şiiri de tartışması. Kelimelerin doğasını, nasıl çıktıklarını ve ne
olduklarını; kelimeleri birer mikroba benzeterek nasıl yayıldıklarını anlatırken
roman kahramanı ağzından, aslında edebiyatın olanaksız olanı nasıl olanaklı hale
gitirebildiğinin sırrını da fısıldamış oluyor yazar. Gecedegiden, öldürdüğü kurbanının
beynini dağıtırken sadece akan kanı değil, o beyine yerleşmiş kelimelerin nasıl ortaya
saçıldığını da görebiliyor: “Bütün bunlar olurken denetimi elden kaçırmıştım, başı
gövdeden ayırma işlemi esnasında etrafa saçılan kelimeler bana sökün etmişti, kimisi
içime kadar girmişti, beynime yerleşmişti, acımasız hastalıklı varlıklarıyla beni
zehirleyeceklerdi.”
Romanın bir yerinde Mahluk’un söylediği gibi “kelimeleri kullanmak tehlikeli bir
şeydir, Tanrı korusun insan sırf bu yüzden ölebilir.”
Bülent Usta (Milliyet Kitap, Kasım 2011)