GÜNAH KEÇİLERİNİ KAÇIRMAK

Posted: 23 Mart 2011 Çarşamba by bülent usta in
0

Bu aralar bir tuhafım. Üç kulaklı bir kedi olan dostum İvam’ı rüyalarımda görüyor, onunla edebiyat ya da sanat değil de uluslararası ilişkiler konuşuyor, sonra da kendimi Libya çöllerinde bir damla su ararken buluyorum. Bana su diye petrol içirmeye kalkışan Sarkozy kılıklı zebanilerle boğuşa boğuşa kan ter içinde uyanıyorum. Uzun zamandır gözükmüyor ortalıkta İvam. O olmayınca ne yazacağımı bilemiyorum hiç. Kim bilir belki Yemen’dedir İvam, belki Libya’da. Direnişçilerin arasında onlara moral vererek dolanıp duruyordur. Benim dedem Yemen’deymiş bir zamanlar. İhtiyarlayıp dönmüş oralardan da, babaannem tanıyamamış onu kapıda görünce. Ne zaman “Yemen Türküsü” çalsa, gözlerim dolar dedemi hatırlayıp: “Havada bulut yok, bu ne dumandır…”


Bir halk nasıl iradesizleştirilir, erksizleştirilir? Askeri darbelerle yaşadık biz bunu. Şimdi Libya halkı yaşıyor. Diktatörlükle geçen uzun yılların ardından, kâbustan uyandıkları gün, NATO çetesinin savaş uçakları başlarına bomba yağdırmaya başladı. Libya’ya yapılan müdahale, tıpkı Kenan Evren ve arkadaşlarının 12 Eylül’deki müdahalesine benziyor. O kadar alçakça ve kalleşçe yapıyorlar ki bunu, sanki Libya halkını umursuyorlarmış gibi, özgürlük savaşçısı makyajı altında sırıtarak, petrol aşkına bomba yağdırıyorlar.

O zaman da Kenan Evren, kardeş kardeşi öldürüyor diye, askeri darbeyi meşrulaştırmaya çalışmıştı. Gerçekten de kardeş kardeşi öldürüyordu, ama kardeşin kardeşi öldürmesini seyreden ordu, alttan alta gizli operasyonlar, derin devlet oyunlarıyla çatışmaları kızıştırarak askeri müdahalenin uygun zamanını beklemişti. Bilinçsiz kitleler, bu oyunu daha yeni yeni fark ediyor, devletin kirli çamaşırları tarihin tozlu ve kanlı raflarındaki yerlerinden çıkarıldıkça.

Libya’da da Kaddafi’yi silahlandıran, onun diktatörlüğünü destekleyen Sarkozy’ler, Berlusconi’ler, Merkel’ler, avuçlarını ovuştura ovuştura, insancıl amaçlar görüntüsü altında çıkarlarını garanti altına alacak askeri müdahale için koşulların oluşmasını beklediler, hatta o koşulların oluşması için ellerinden geleni de en iyi şekilde yaptılar.

İktidarı, halka değil de emperyalistlere teslim etmeyi göze alacak kadar gözünü hırs bürümüş Kaddafi, NATO çetesini yanıltmadı. Mübarek gibi çekilmek yerine, halkına katliam yapan Kaddafi, tam da Sarkozy’lerin arayıp da bulamayacağı bir diktatör figürü olarak belirdi. Kaddafi, sadece bir insanlık suçlusu olarak değil, Libya halkına kimsenin, hiçbir gücün yapamayacağı ihaneti gerçekleştirmiş bir tarihi kişilik olarak anılacak her zaman.

Kaddafi çıkıp, ülkemizi dış güçler karıştırdı diyor ya. Libya’da dış güçlerin bir ajanı varsa, o da Kaddafi’den başkası değil. 12 Eylül darbecilerinin, dillerinden düşürmedikleri dış ve iç mihrakın ta kendileri olması gibi. İleride şöyle şeyler okuyacağımıza eminim: NATO çetesi, Saddam’ın Kuveyt’e girmesini teşvik ettiği gibi, ajanları vasıtasıyla Kaddafi’ye de direnmesini salık verdi. Hatta NATO çetesine üye ülkeler, Kaddafi’ye el altından lojistik destek verip, halkı erksizleştirerek bir kurtarıcı arayışına girmesini beklediler. Libya halkı, Kaddafi’den sonra, gözünü petrol bürümüş G20 ülkeleri ve NATO çetesiyle mücadele edecek anlaşılan.

Devletin Kökeni

Kaddafi ya da Mübarek, kendi halkları gözünde “günah keçisi”ne dönüşmüş durumda. Onların gitmesi, yeterliymiş gibi geliyor çoğu kişiye. Onların yıllarca diktatör olarak kalmasını sağlayan iktidar mekanizmaları ve kadrolar üzerinde pek durulmuyor. Bizde de 12 Eylül’le hesaplaşmak denilince, sadece Kenan Evren gibi simge kişiliklerin yargılanmasının anlaşılması gibi. Halbuki 12 Eylül’den nemalanan işadamlarının, politikacıların, gazetecilerin, bürokratların yaptığı kötülüklerin, Kenan Evren’in yaptıklarından aşağı kalır yanı yok. Hatta o yıllarda görev yapan gardiyanından, sıradan polisine kadar, liste çok daha derinlere kadar iniyor. Bir toplum, böylesine derinlere inen bir hesaplaşmayı kolay kolay kaldıramaz. Bu yüzden simgeleşmiş kişiliklerin “günah keçisi”ne dönüştürülmesiyle yetinilecek muhtemelen. Mısır’da da, 30 yıl süren bir iktidarı devirdikten sonra, durumun pek farklı olmayacağı kesin. Ama bu hesaplaşma, “günah keçisi”yle yetinmeyip sonuna kadar götürülmezse, yeni Kaddafi’lerin, Mübarek’lerin ortaya çıkması nasıl engellenebilir ki? Bir de iktidarların yarattığı, tamamen masum “günah keçileri” var ki, bizim ülkemizde onlardan bolca var. Laikler, İslamcılar, Kürtler, solcular, iktidarı ele geçiren güce göre “günâh keçisi”ne kolayca dönüştürülebiliyorlar. BDP’li milletvekillerini her şeyin sorumlusuymuş gibi hedef tahtasına koyan gazete manşetlerine bakmak bile yeterli. Yakışır mıymış bir milletvekiline, tokat atmak, taş atmak? Üniversite öğrencileri, gaz bombalarıyla yıkanıp coplanırken, o emri verenlere yakışıyor ama. Bütün mesele, kimin “günah keçisi” olduğu.

René Girard’ın, Mükremin Yaman ve Ayten Er çevirisiyle Dost Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Kültürün Kökenleri” adlı kitap, “günah keçisi” meselesine, Girard’ın “mimetik kuramı”ndan bakan ve Girard’la yapılan söyleşilerden oluşan bir kitap. “Mimetik kuram”, Régis Debray gibi düşünürlerin epeyce bir tepkisini çekmiş, Girard’ın düzmece kanıtlarla dinselliği yeniden gündeme getirdiği iddia edilmişti.

Ama Girard’ın “mimetik kuramı” öyle kolay kolay bir köşeye bırakılacak bir kuram değil. Kitabın bir yerinde şöyle diyor Girard: “Olanaklı tek uzlaşma –yani bunalımdan çıkışın ve topluluğun kendi kendini yok etmesini önlemenin tek çaresi-, bu öfkeyi ve bu ortak kudurmayı bizzat mimetizm tarafından belirlenmiş, herkesin de benimsediği bir kurbana doğru yönlendirmektir.” Herkesin katılımını olanaklı kılan bu linç ayini, Girard’a göre, devletin de kökenini oluşturuyor. Devlet, toplumu kurbanla hiçbir kirletici ilişkiye sokmadan, herkesin katıldığı ama hiç kimsenin sorumlu olmadığı infazlarla kendisini var etti bugüne kadar. İvam olsaydı, “günah keçi”sine dönüştürülüp yakılan Cadılardan bahsederdi şimdi. Ah bir Cadı olsaydı da şimdi, insanlığı saran bu laneti bozabilecek bir büyü yapsaydı. İşimiz büyücülere kalacak böyle giderse…

Bülent Usta (BirGün gazetesi, 23 Mart 2011)

0 yorum: